6 Ocak 2014 Pazartesi

Süleyman Nazif - TÜRK İLAHİSİ

Süleyman Nazif  - TÜRK İLAHİSİ

1-) Dedem koynunda yattıkça, benimsin ey güzel toprak,
      Neler yapmış bu millet, en yakın tarihe bir sor, bak.

2-) Yerim sensin, göğüm sensin, cihanım, cennetim hep sen
      Nasıl bir zinde millet çıktı gördüm hasta sînenden...

3-) Evet mecruh idin, mecruh iken de vardı imânın,
      Ümidin, kuvvetin, azmin, kanın, aşk-ı hurûşânın,

4-) Eğer necm ü hilâl olsaydı âfil, muzmahil, Türksüz,
      Kalırdı bizce yıldızlar, kamerler kimsesiz, öksüz.

5-) Yaşattın, çok yaşa tarihimi ikbal ü izzetle;
      Koşar âti, koşar mazi seni tebcile minnetle.

6-) Yerim sensin, göğüm sensin, cihanım, cennetim hep sen
      Nasıl bir şanlı millet çıktı, gördüm canlı sînenden.

Kelimeler :
Mecruh :Yaralı
Aşk-ı huruşanın : Taşan aşk
Afil : Batmış
Muzmahil : Yıkılmış
İzzet : Kudret sahibi
İkbal : Kabul etmek
Ati : Önde
Tebcil : Ağırlamak

Minnet : Şükretmek 

Süleyman Nazif'in Edebi Kişiliği

Edebi Kişiliği

1. Servet-i Fünun edebiyatının sanatçılarından olan Süleyman Nazif, iyi bir eğitim görmüş; Batı edebiyatıyla Doğu edebiyatını iyi tanımıştır.
2. Hatipliği ile de ünlü sanatçı, vatan, millet sevgisini işlemiştir.
3. Gür bir edası ve ahenkli bir dili vardır. Bu özelliğiyle Namık kemal geleneğini devam ettiren Süleyman Nazif, Türklüğe hayrandır.
4. Vatan, millet sevgisini kahramanca bir edayla kaleme aldığı için Namık Kemal'e benzer.
5. Daüssıla şiirinde milli duyguları  ve ıstırapları anlatmıştır.

Eserleri:

1- Gizli Figânlar
2- Firak-ı Irak
3- Batarya İle Ateş
4- Malta Geceleri

5- Çal Çoban Çal

Süleyman Nazif - DAÜSSILA ( Malta Geceleri )

Süleyman  Nazif - DAÜSSILA ( Malta Geceleri )
1-) Bu şeb de cûşiş-i yâdınla ağladım…
      Gel ey kerîme-i târîh olan güzel yurdum
Günümüz  Türkçesi  : Bu gecede seni anlamanın coşkunluğu ile ağladım durdum. Ey tarihin kıt olan güzel yurdum gel.

2-) Ufukların nazarımdan nihân olup gideli,
      Bu hâk-dân-ı fenânın karardı her şekli.
Günümüz Türkçesi : Ufukların gözüme görünmez olalı bu ölümlü dünyanın her şekli karardı.

3-) Gözümde kalmadı yer, gök; batar, çıkar, giderim…
      Zemîne münkesirim, asûmâna muğberim
Günümüz Türkçesi : Gözümde yer gök kalmadı; batar çıkar giderim. Yere kırgınım, göğe dargınım.

4-) Gelir bu cevv-i kebûdun serâirinde güler,
      Çocukluğumdaki ruyâya benzeyen gözler.
Günümüz Türkçesi: Çocukluğumda rüyaya benzeyen gözler bu gökyüzünün sırlarında güler.

5-) Zevâhirin beni ta’zib eden güzelliğine,
      Taaccüb etme, melâlim durursa bîgâne.
Günümüz Türkçesi : Görünen şeylerin bana azap veren güzelliğine kederim yabancı olursa şaşma.

6-) Dumanlı dağların ağlar, gözümde tüttükçe,
      Olur mehâsin-i gurbet de başka işkence
Günümüz Türkçesi : Ağlar gözümde dumanlı dağların tüttükçe gurbetin güzellikleri de başka işkence olur.


7-) Bizim diyar-ı tahassürden etmemiş mi güzer?
      Acab yine neden lâ-kayd eser nesîm-i seher?
Günümüz Türkçesi : Bizim özlenen ülkemizden geçmemiş mi tanyeli acaba yine neden kayıtsız esiyor.

8-) Verirdi belki tesellâ bu ömr-i me’yûsa,
      Çiçeklerden uçan ıtra âşinâ olsa.
Günümüz Türkçesi : Çiçeklerinin kokusunu tanısaydı bu yaslı ömre belki teselli verirdi.

9-) Demek bu mahbes- i âmâl içinde ben ebedî,
      Yabancıyım… Bana her şey yabancıdır şimdi:
Günümüz Türkçesi : Demek bu emellerin hapishanesi içinde ben ebedi yabancısıyım. Şimdi bana her şey yabancıdır.

10-) Ne rüzgârında şemîm-i cibâlimizdir esen,
        Ne dağlarda haber var bizim sehâvilden.
Günümüz Türkçesi : Ne rüzgarında esen, dağlarımızın kokusudur, ne dalgalarda bizim kıyılardan haber var.

11-) Garîbiyim bu yerin şevki yok, harâreti yok;
        Doğan, batan güneşin günlerime nisbeti yok.
Günümüz Türkçesi : Bu yerin garibiyim şevki yok, harareti yok doğan batan güneşin gözlerimle ilgisi yok.

12-) Olunca yâdıma hasret-fiken fezâ-yı vatan,
        Semâ-yı şark sual eylerim bulutlardan.

Günümüz Türkçesi : Vatanın, uçsuz bucaksız göklerinin aklıma hasreti düşünce, bulutlardan doğu göğünü sorarım.

Tevfik Fikret'in Edebi Kişiliği

Tevfik Fikret’in Sanatı
1. Gençlik Dönemi (1880-1896)
Tevfik Fikret şiire başladığı yıllarda taklit ve nazireler yazmıştır. 1880-1890 yılları arasında şair önce divan şiirinin sonra Muallim Naci ve en sonunda Ekrem ve Hâmit’in etkisinde kalmıştır. Fikret bu yıllarda kelime zevkini geliştirmiş, divan şiirinden ölçüyü, ahenkli kelimeler kullanmayı ve kafiye sanatını öğrendiğini ifade etmiştir. Fikret’in ahenk hakkındaki görüşleri sonradan tamamen değişecek, hareket noktasını divan şiirinden almasına rağmen divan nazmının ahengini eleştirecek ve şiirde nesre yakın bir ahengi tercih edecektir. Fikret’in bu konudaki düşünce ve denemeleri Türk nazım ahengini değiştirmiş, genişletmiş ona Batılı ve orijinal bir yön vermiştir.
                TEVFİK Fikret ilk şiirlerinde önce din daha sonra bahar, şarap ve aşk konularını işler. Mirsad ve Malûmât dergilerinde şiirlerini yayımlayan şair, bu şiirlerinde genellikle iyimserdir.

                FİKRET, 1893’ten itibaren Batı şiiriyle ilgilenmeye başlar. Özellikle Fransız şair Coppée’nin Tevfik Fikret üzerinde etkisi büyüktür. Taklit ve bir arayış dönemi olarak nitelendirebileceğimiz bu dönemin sonuna doğru Fikret’in şiir görüşü ve şiir yazma tarzı yavaş yavaş belirmeye başlamıştır. Şairin şiirde hareket noktası daima bir tablodur.
2. Olgunluk Dönemi (1896-1915)
Tevfik Fikret’in Olgunluk döneminde ortaya koyduğu şiirleri de iki aşamada incelemek mümkündür
a)  Servet-i Fünûn Dönemi (1896-1901)
b) Sonraki Dönem (1901-1915)
“Sanat için sanat” anlayışına bağlı olan Fikret’in şiiri, 1901’e kadar bireysel bir özelliktaşır. 1901’den sonra sosyal,siyasi ve ideolojik bir özellik kazanır. Olgunluk döneminde kötümser olan şair hırçınlaşır ve inancını kaybeder.
                Fikret’in Servet-i Fünûn’da yazdığı şiirler, işledikleri konulara göre şöyle sınıflandırılabilir: “Tabiat, fakirlik ve merhamet, hayal, oğlu Haluk’a hitaben yazdıkları,aile, aşk, portreler, sanat, dinî şiirler, vatan konulu şiirler… Tevfik Fikret’in tabiat şiirleri seyredilen tabiatın şiirleridir. Bu şiirler doğrudan doğruya tabiattan değil tablolardan, resimlerden gelmektedir. Parnasizmin etkisiyle ortaya çıkan bu özellik, “resim altı şiir yazma” şeklinde yeni bir tarz yaratmıştır. Fikret seyrettiği manzarayı çok çeşitli ayrıntılarla zenginleştirerek şiire aktarır. Resme merakı ve yeteneği olan şairin tabiat şiirleri arasında en dikkate değer olanı “Mâî Deniz”dir. Burada deniz şairin duygularına tercüman olan bir varlıktır. (Bu şiir Türk edebiyatındaki en güzel empresyonist (izlenimcilik) şiirlerden biridir. İzlenimcilere göre sanatçı doğrudan doğruya gerçeği değil, gördüklerinin kendisinde uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas almalı, gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana atarak, kişisel yorumu ön plana çıkarmalıdır)
                Şairin 1901’den sonraki şiirleri sosyal içerik kazanmıştır. Fikret, kendi hayat görüşünü bundan sonra topluma yayarak ifade eder. Özellikle “Sis” bir nefretin şiiridir. Fikret bu şiirde nefret duygusunu mükemmel bir şekilde tasvir etmekte ve somutlaştırmaktadır. Fikret, 1908’den sonra fikirlerini idealize eder. İnsanlığı, toplumu düşünen şair, gençlere kendi hayat görüşü doğrultusunda öğütler verir.
                Fikret, fikirlerinde derinlik olamayan fakat tasvir gücü kuvvetli olan bir şairdir. Onun belli ve değişmez fikirleri yoktur. Eşyaya, olaylara, insanlara ve topluma bir sanatçı olarak bakar. Bütün bunlar onun için bir malzeme ve vasıtadan ibarettir. Onun hayatı boyunca fikirleri değişmiş, bunlar da şiirlerine yansımıştır.
                Fikret’in tabiata bakış ve tasvir tarzında birbirine zıt iki unsur görülür: Birincisi parnaslardan gelen resme özgü bir tasvir, ikincisi empresyonistlerden gelen varlığı kendi duygularının arkasından görme özelliğidir. Bundan başka parnasyenlerin ayrıntılara Parma ve onu dikkatle işleme çabaları, sembolistlerin ahenge olan düşkünlükleri de Fikret’in sanatını özünü oluşturmaktadır.

                Tevfik Fikret, Tanzimat’tan kendi zamanına kadar yetişen şairler arasında Batılı edebiyat ve sanat anlayışına en şuurlu şekilde sahip olan, bunu gerçekleştirmeye, yerleştirmeye çalışan ve bu noktada en fazla başarıyı elde eden sanatçıdır. Zevkinin kuvveti ve harcadığı emeğin büyüklüğü ile devrinin sanat bakımından en kusursuz eserlerini verdi. Edebî şahsiyeti ile Fikret; zamanındaki tesirlerden başka Mehmet Âkif, Yahya Kemal ve Ahmet Hâşim’den başlayarak Türk nazmının genel yürüyüşü ve gelişmesi üzerinde tesiri olduğu gibi sosyal şahsiyeti ile de genç nesillere telkin ettiği birçok manevî değer bakımından kuvvetle tesir etmiştir.

Elhan-ı şita günümüz türkçesi

Elhan-ı Şita

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, (Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,)
ini gaib eyleyen bir kuş gibi kar (Eşini kaybeden bir kuş gibi kar)
Gibi kar (Gibi kar)
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar... (Geçen ilkbahar günlerini arar)
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu, (Ey kalplerin divane şarkısı)
Ey kebûterlerin neşideleri, (Ey güvercinlerin şiirleri)
O baharın bu işte ferdâsı (O baharın bu işte yarını)
Kapladı bir derin sükûta yeri (Kapladı bir derin sessizliğe yeri)
Karlar (Karlar)
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar. (Ki sessizce arasıra ağlar)
Ey uçarken düşüp ölen kelebek (Ey uçarken düşüp ölen kelebek)
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek (Bir melek kanadının beyaz püskülü)
Gibi kar (Gibi kar)
Seni solgun hadîkalarda arar. (Seni solgun bahçelerde arar.)
Sen açarken çiçekler üstünde (Sen açarken çiçekler üstünde)
Ufacık bir çiçekli yelpâze, (Ufacık bir çiçekli yelpâze,)
Nâ'şun üstünde şimdi ey mürde (Cansız bedenin üstünde şimdi ey ölü)
Başladı parça parça pervâze (Başladı parça parça altın kırıntıları)
Karlar (Karlar)
Ki semâdan düşer düşer ağlar! (Ki gökyüzünden düşer düşer ağlar!)
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar; (Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar)
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar (Küçücük, beyaz başlı baykuşlar)
Gibi kar (Gibi kar)
Sizi dallarda, lânelerde arar. (Sizi dallarda, yuvalarda arar.)
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân, (Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar,)
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar; (Şimdi boş kaldı baştan başa yuvalar)
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! - (Yuvalarda -feryat etmeyen yetîm-)
Son kalan mâi tüyleri kovalar (Son kalan mavi tüyleri kovalar)
Karlar (Karlar)
Ki havada uçar uçar ağlar. (Ki havada uçar uçar ağlar.)
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir (Ey kış göğü, elinde yığın yığındır)
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter... (Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, ıslak bulut...)
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir- (Dök ey gökyüzü -doğanın canlılığı uykudadır-)
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler! (Siyah toprağın üstüne katışıksız çiçekler!)
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! - (Her ağaçlık yer şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -)
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid... (Bir gölge yığını ve siyah renkli ve ümitsiz)
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek. (Ey kış göğünün eli, durma, durma, çek.)
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd! (Her ağaçlığın üstüne bir beyaz örtü!)
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar (Göklerden emeller gibi dökülüyor kar)
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar (Her mutlu hayalim gibi koşarak düşüyor kar)
Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar(Sessiz bir rüzgar tüylü bir kanatta uyuklar)
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar, (Yolunda durur bir aralık sonra uçarlar,)

Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân, (Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçışarak)
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân (Bazen uçmada tüyler gibi, bazen dökülmede)
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun, (Karlar, sessizliğin dualarının bütün nağmeleri )
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun. (Karlar, ruhların bahçelerinin çiçekleri )
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök. (Dök siyah toprak üstüne, ey göğün eli dök.)
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök: (Ey göğün eli, izzetin eli, kışın eli, dök )
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi; (Bahar çiçekleri yerine beyaz kar)

Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi. (Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu.)